Bugun...



Hayati İnanç Kumluca'daydı

Hukukçu-Yazar Hayati İnanç, Kumluca Belediye Düğün Salonu'nda verdiği konferansta yüreklere dokundu.

facebook-paylas
Tarih: 13-11-2020 18:09

Hayati İnanç Kumluca'daydı

Hukukçu-Yazar Hayati İnanç, Kumluca Belediye Düğün Salonu'nda verdiği konferansta yüreklere dokundu.  

Kitapları ve konuşmalarıyla divan edebiyatını bize sevdiren isimlerden Hayati İnanç, Divan Edebiyatından beyitlerle süslediği konuşmasında;
"İşte geldik, gidiyoruz. Öyle bir misafirhane, öyle bir otel, öyle bir han'dır ki bu dünya, gelip geçenlere sorabilme imkanımız olsaydı da, gerçeği öğrenebilseydik. Biz kabre ölüyü gömmeyiz, ölümü gömeriz" diyerek, ölümün bir gerçek olduğunu, Allah'ın en sevdiği kulu olan Peygamberimizi, Necip Fazıl'dan bir beyitle örnek göstererek; 'Hiç güzel olmasaydı ölüm,  ölür müydü Peygamber dizeleriyle devam ettirdiği sohbetinde " ölüm güzel olmasaydı, sevgilisine vermezdi. En kıymetliye, en sevilene ölümü verdi. Bir izleyicimiz; 'Tıp  ölüme çare arıyormuş dedi. Ben ' zahmet etmesinler. Ben zaten ölümsüzüm' dedim". Her nefsin ölümü tadacağının, ayet ile sabit olduğunu, bu tadın nasıl olacağını herkes kendi yaşayacak. Kişinin ölüm sebebinin, hayatı olduğunu örneklendirerek anlattı. " Biz bu dünyaya ölmeye geldik.  O halde ne yapayım bu dünyayı diyecek olursan, kullan kardeşim. Emrine alırsan çok güzel, emrine girersen yandın. Süründürür, rezil eder. Allah, kendisine kulluk etmeyeni, kuluna kulluk ettirir. Dünya, yolda giderken gördüklerin gibidir. Boğazı geçerken beğendin, manzara güzel. Gittin, iki kamyon tuğla alıp gelerek konut yapmaya kalktın. Hemen gelirler ve derler ki; 'Hemşerim, buranın geçmesi güzel, kalması değil'. İşte dünya, böyledir.Dünya, altın bir kase olsa, ahiret te kırık bir kap. Aklı olan kırık kabı alır. Çünkü altın kase geçici, elinden alınacak. Ama kırık kap ilelebet senin. Kaldı ki kırık kap dünyadır. Altın kase ahirettir. Elindeki sermaye hayat. Buz gibi eriyor. Sen ha bre düşünüyorsun. Ben bu sermayeyi nereye yatırayım? Nakit yada altın olsa çalınabilir, hırsız var, yangın var. Arsa da mafya var. Ağlayan iki göz, yanan bir kalp. Şair diyor ki, Canını çok hor kullanıyorsun, ölümün üstüne üstüne gidiyorsun. Bunun yedeği mi var? Can dediğin nedir ki? Canan olsa korurum, can için değmez. Ölüm için, Allah dostu bir zatın, iki öğrencisini birbirinden uzak yerlere göndermesiyle, gidecek olanlardan biri diğerine; 'bana bir ilham geldi, tedbirli olasın diye söylüyorum, bir yıl sonra öleceksin. Bu sözleri duyan diğeri; ' Yapma ya, bir sene daha mı bekleyeceğiz'


 Harun Reşid, Behlül Dana hazretlerine; "Ölüm bana soğuk geliyor, neden" diye sorduğunda, Behlül; "Burdaki evi yaptın, ordakini yıktın da ondan" diyor.     Tersini yap. Ordakini yap, burdakini yık. Kanuni zamanında, büyük bir şairimiz yaşamış; Baki. İngiliz tarihçi 51 sene bizim kütüphanelerde araştırma yapmış. Giderken soruyorlar.  Ya, kütüphane de 51 sene ne aradın sen? Allah aşkına deli misin sen? 1978'de öldü bu adam, 72 senesinde Türkiye'den ayrılıyor. 51 sene, kütüphane de ne aradın sen dediklerinde; Baki'nin memleketinde bulundum ya, cevabı veriyor. 1600 yılında vefat etti, sponsoru Kanuni Sultan Süleyman. Çocukken alıp getirerek sarayda yetiştirdi. Mimar Sinan'ın yanına çırak olarak verdi. Baki, 2 sene Sinan'ın yanında yanında çalışıyor, Mimar Sinan bina yapıyor. o, onun yanında çırak. Daha sonra kendisi de itiraf etmiştir. Şiirde bir yere geldimse, 'Ustam; Kayseri'li Sinan'dır' diyor.  Kendisinin yetişmesine aracı olan  Kanuni için; Ben Allah'a teşekkür ederim ki, Sultanlar unutulur, biz unutulmayız. Kavgada söylenmeyecek bir söz bu. Yani diyor ki; Seni unutacaklar kusura bakma Sultanım, ama bizi unutmazlar.  4: Murat'a bir kaside yazan Nef'i; Sultanım öyle büyüksün ki, Seni benim gibi bir şair övüyor. Esasen Kanuni kendisi de bir şair, 800 kasidesi var.  Ben unutulmam, sen unutulursun sözüne kızan Kanuni, Baki'yi sürgün eder. Baki'de pek bu duruma alınmamış gibi , giderim benim için sorun değil manasında bir mısra ile cevap verirken; 'Hz. Süleyman'a kalmamış olan bu dünya, adaşı Sultan Süleyman'a mı kalacak' diye satırlara döker meramını. Halâ hava atıyordur oysa. Giderim de, bu iş burada kalmaz, aşağıda hesaplaşırız. Sizi Mahşer Günü'ne davet ederim. Siz, Mahşer Yeri'ne gelmez misiniz? der Kanuni'ye.  Bu söz üzerine Kanuni fermanı geri alır. Şair Baki İstanbul'da yaşadı, öldü. Kabri Edirnekapı'dadır. Yolunuz düşerse, selamımı söyleyin. Kanuni de orada yatıyor, arada  üç dakikalık mesafe var. Düz ayak Üç dakika sürer. Şehir trafiğinde bilemem tabii. Devletin yanındaki  bu tip insanlar, hep böyle dikine dikine konuşmuşlar. Şımartmak yok. Tersine onları tehdit eden söylemlerle çıkışlar yapmışlar. Muma bak ve kork. İnsan muma bakınca niye korksun? Ne var bunda?  Gözünüzün önüne getirin şimdi. Elektrik yok, aydınlatma mum ile oluyor. Yanlarında keskin bir makas bulunur daima. Akşam olunca yakılır mum, Şöyle kenardan bakınca, altın bir taç giymiş gibidir. Altın Taç alev. Bütün  şairler alevi altın taç giymiş mum olarak tasvir ederler. Sonra yatma vakti gelecektir. Keserek söndürür. Eskiler mumu üflemezlermiş. keserlermiş. Koku, is yayılmasın ve değişik sebeplerle  'mekruh' olarak algılarlarmış. Felek kesmeyeceği başa, taç giydirmez.  İnsan ya bugün korkar, yada yarın korkar. İnsan  ya bugün ah der, yada yarın ah der. Son pişmanlık fayda vermiyor.


Yıllar önce başlayan bu çabanın arkasındaki gaye, sadece divan edebiyatını gündeme taşımak değildi.  
Bu sahada akademik olarak söz sahibi olma iddiam ve imkânım yok. Ben divan edebiyatının meraklısıyım. Hem de çok... Zira bu şiirden zevk almaya başladığınız zaman, karşınıza bir dünya çıkıyor. Zira divan şiirini yazanlar, sadece sanat olsun diye yazıp çizmemişler. Muazzam bir dünyanın sözcüleri olmuşlar. Merhum Cemil Meriç’in tabiriyle “Saadetin şakıyan bülbülleriydi” onlar. Sadece arayan değil, bulmuş olmanın rahatlığıyla terennüm edenlerdi.
Divan edebiyatı artık devrini tamamladı mı, tamamlamadı mı tartışılabilir. Ama orada kayda geçmiş bir tarihî sicilimiz var. Sekiz on asırlık birikimimiz, nazma dökülmüş. Yani şairler bazen, tarihçi rolünü üstlenmiş. Bu sebeple bazı şiirleri okumak için, ayrıca kitap okumak lazım. Mesela Abdülhak Hamid’in “Fatih’i Ziyaret” şiirini okumak bile bir meziyet.
Osmanlı’yı yüksek yapan, gayrisafi millî hâsıla değerlerinin yüksek olması değildi. İşleri son tahlilde i’lâ-yi kelimetullah gayretine dayanıyordu. İnsanlara hizmet etmek için kalemi ve kılıcı aynı istikamette oynatmaktı yaptıkları...  Mesela Yahya Kemal “Ezanı Muhammedi” eserinde şiir mi yazıyor, kılıç mı oynatıyor anlayamazsınız. Sultan Fatih’in şiirleri de öyle.


Konuşmalarında ölüm, Cennet ve affedilme vurgularını işleyen İnanç, Proğramın sonunda pandemi sürecine uygun olarak, kitap imzalama, resim çektirme gibi aktiviteler olmadan,  organizasyonun çiçek takdimiyle salondan ayrıldı.
Mehmet ALPTEKİN / KUMLUCA

 

 







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KUMLUCA Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARA
HABER ARŞİVİ

En sevdiğiniz sosyal medya platformu hangisidir?


SON YORUMLANANLAR
nöbetçi eczaneler
YUKARI YUKARI