Türkiye’de spor denince akla ilk gelen branş hâlâ futbol. Milyonlarca euro’luk transferler, astronomik maaşlar, lüks statlar, dev reklam anlaşmaları… Her şey var. Ama ortada bir eksik var: ruh.
Sokaktaki çocuk artık futbolu seyrederken ilham almıyor. Çünkü o artık bir tutku değil, bir ticaret haline geldi. Paranın döndüğü yerde duygular köreldi. Bir futbolcunun sahadaki mücadelesi, artık taraftarın gözünde “kaç milyonluk topçu” tartışmasına dönüştü.
Öte yandan basketbol, voleybol gibi branşlarda çok daha az bütçeyle, çok daha büyük işler yapılıyor. 12 Dev Adam, Filenin Sultanları, Kadın Milli Takımlarımız… Hepsi ülkeye umut, coşku, gurur getiriyor.
Onlar için manşetlerde para değil, emek, mücadele ve birlik var.
Basketbolcuların paradan çok formanın ağırlığını hissettiği, voleybolcuların ülke için gözyaşı döktüğü bir dönemde yaşıyoruz. İşte bu yüzden halk artık başarıyı sadece futbolda değil, diğer sporlarda da arıyor. Çünkü insanlar artık “para değil, ruh” görmek istiyor.
Belki de Türk sporu için dönüm noktası tam da burası: Paranın hüküm sürdüğü yerde kısa vadeli zaferler kazanılabilir ama kalplerde iz bırakmak, ancak ruhla oynanan oyunlarla mümkündür.
O yüzden sormak gerekiyor:
Gerçek şampiyonlar parayla mı kazanıyor, yoksa yürekle mi?