Basketbolun sahadaki 40 dakikasına sığan şey aslında koca bir milletin hayali, coşkusu ve inancıdır. 12 Dev Adam’ın yarı finale yükselişi, yalnızca bir spor başarısı değildir; Türkiye’nin bir kez daha tek yürek olabileceğinin en canlı kanıtıdır.
Hafızalarımızda hâlâ 2001’in İstanbul akşamları var… O gümüş madalyanın verdiği gururla gözlerimizden süzülen yaşlar, bu ülkenin basketbol sevgisini bambaşka bir noktaya taşımıştı. 2010’da Sinan Erdem’de yaşanan Dünya Şampiyonası finali ise bize “biz de en iyiler arasındayız” dedirten, unutulmaz bir zirveydi. Bugün, 2025’te, 12 Dev Adam o mirası sırtlayarak yeniden tarih yazmaya çok yakın.
Ama bu yolculuk yalnızca sahadaki 12 oyuncunun değil, tüm ülkenin yolculuğudur. Onların teri bizim gururumuz, onların mücadelesi bizim inancımızdır. Çünkü milli forma yalnızca bir spor kıyafeti değildir; üstünde bayrağımız, altında milyonların duası vardır.
Şimdi önümüzde büyük bir kapı var: final kapısı. O kapıyı aralamak, yalnızca basketbolcuların değil, hepimizin görevi. Tribünlerde yükselen tezahüratlar, sokaklarda dalgalanan bayraklar, ekran başındaki kalp çarpıntıları… İşte hepsi bir araya geldiğinde bu takım daha da büyüyor.
Rakip kim olursa olsun fark etmez. Çünkü biz biliyoruz ki; inanç, azim ve birlik, en büyük rakipten bile güçlüdür. İşte bu yüzden bugün yalnızca bir maç değil, bir milletin gurur sınavı oynanacak.
Sevgili Türkiye, bu takımın yanında durma zamanı! Onların omuzlarına yüklenen yükü hafifletme, sevinçlerini çoğaltma zamanı. Çünkü finale giden yol, yalnızca potalardan değil, bir milletin yüreğinden geçer.
Haydi Türkiye, haydi 12 Dev Adam…
Finale doğru, zafere doğru...