Nefret söylemi; ırk, etnik yapı, ulus, dini inanç, cinsel farklılık ve engellilikleri nedeniyle bir grup insanı aşağılamak, korkutmak, bunlara karşı şiddete başvurmayı tahrik etmek veya ön yargı oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen söylemleri ifade eden tartışmalı bir kavramdır. Nefret söylemi sözlü gerçekleşebileceği gibi yazılı olarak da gerçekleşebilir. Özellikle siyaset arenasında kullanılan nefret söylemleri, toplumu ayrıştırmaya neden olmaktadır.

 Nefret, bir insanda vicdan, merhamet ve adalet duygusunu yok ederek yerini zamanla nefrete bırakıyor. Yüreği nefret dolu insanların yaşadığı bir dünyada ise hepimizi tiksindiren, insanlığımızdan utandıran nefret suçları işleniyor. Bu da insanların, hayatın gerçeklerinin farkına varmasının önüne geçiyor. İnsan, hayatın gerçeklerine karşı kör olunca, yüreğindeki  kibirleri yüzünden birbirinden ayrıştığını düşünsek de yaşama geniş bir perspektiften baktığımız zaman toplumlarında birbirinden ayrıştığını görürüz. Kibir bataklığına saplanan günümüz dünyasında bu son derece olağan bir durum. İnsanlar gibi toplumlarda kendilerini dev aynasında görmeye başlayınca birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi veriyorlar. Bu mücadele neticesinde nefret suçları nefret savaşlarına dönüşmekte ve dünyamız kan kokmaktadır.

İnsanlığı zayıf düşüren en büyük ruh hastalığı kibirdir. Bu ruh hastalığı insanlığı kendi benliğine hapsederek gözlerini kör etmekte ve insanı, bir zorbaya dönüştürmektedir. Zamanla ahlaka olan saygısını da yitiren insanın en büyük serveti ise nefret olmaktadır. Bugün dünyanın hangi tarafına bakarsak bakalım nefret suçlarına rastlıyorsak bunda teknolojinin etkisi inkar edilemez. Günümüz insanlığının hiçbir dönemde olmadığı kadar kibirli olmasında da en büyük etken yine teknolojidir. İnsanı adeta kendi siluetine aşık eden teknoloji, insanlık için sonun başlangıcı olmuştur.

Teknolojinin tehlikelerinden insanlığı korumak için insanların eğitim ile bilinçlendirilmesi gerekir. Eğitilmiş hiçbir zihin, kendi benliğine hapsolmayacağından aynı zamanda kibrin tehlikelerinden de insanlık korunmuş olur. İnsanlık bilinçli yaşadıkça gelişen adalet duygusu topluma huzur ve refah olarak yansıyacak, böylelikle nefret suçlarının da önüne geçilmiş olacaktır.  Toplumda nefret duygusunun azalmasını beklerken, tam tersine giderek artması, herkesi endişelendirmektedir.