Ülkemiz artık resmen olmasa da uygulamada sürü bağışıklığı yöntemine geçti. Daha önce de yazdığım gibi bu da bir seçenektir. Devletler bu seçeneği uygular, milletler de bedelini öder. Bu hastalıktan sonra kar zararı hesabı yapılır artık insan hayatının maddi karşılığı neyse hesaplanır.  Karda mıyız zarar da mıyız anlaşılır, bu kararı alanlar da millete bunu bir şekilde açıklar.

Korona konusundaki önlemler ülkelerin sosyo-ekonomik koşullarına göre insanlarının eğitim düzeyine, devleti yönetenlerin bu konudaki tutumlarına yani insana mı, paraya mı, doğaya mı önem verdiklerine göre değişiyor o yüzden her ülkede uygulamalar farklı… Daha önce yazdığım için bunları şimdi yazmayacağım. Bu yazının konusu tamamen bu sürü bağışıklığının sonuçları ve tahminlerim…

Ülkelerin çoğu hastalığı ağır veya hafif bir süreç içinde atlattılar ve 2. dalganın önlemlerini şimdiden almaya başladılar. Bizde ise üst seviyeye gelen vaka sayımızı ve saklanmaya çalışılsa da olan ölüm hızımızı sabitledik, ortalamamız aylardır ne artıyor ne azalıyor (bence artıyor ama çeşitli istatistik yöntemleri ile gizlenmeye çalışılıyor). Yoğun bakım ve entübe hastalarımız önce azalmışken şimdi tekrar artmaya başladı. Bu da zaten bir takım işlemlerle sonuçların oynandığının bir göstergesi…

Bu durumda sonuç ne olur. Bu hastalık bizim gibi sürü bağışıklığına geçmiş toplumlarda toplumun % 60'ını enfekte ediyor. Yani bizim ülkemizde ortalama elli milyon kişi bu virüsle karşılaşacak. Bu kişilerin % 70'i yani otuz beş milyon kişi hiç belirti vermeden bu hastalığı ayakta atlatacak. % 20'si hastalanacak ama evde istirahat ederek atlatacak, bu da yaklaşık on milyon kişi…  % 5'i yani iki milyon beş yüz bin kişi hastaneye yatacak 15 gün hastanede tedavi görecek. % 4'ü yani iki milyon kişi yoğun bakım ve entübe hastası olarak tedavi görecek bazılarında sekel kalacak. %1'i ise yani beş yüz bin kişi bu hastalıktan vefat edecek. Bu yazdıkların 2-3 yıl içinde gerçekleşecek…

Peki bu ölüm ve hastalıklar neye göre değişiyor? Sadece 65 yaş üstü mü riskli? Hayır elbette değil, bu konuda en önemli ergumanlar aldığımız virüs miktarı, bağışıklı gücümüz, başkaca bir hastalığımızın olup olmaması… Bu duruma göre bağışıklık sistemimiz ne kadar güçlü olursa olsun, eğer virüsle çok karşılaşıyorsanız siz de hastalanırsınız. Bir çok sağlık çalışanı bu yüzden hastalanıyor ve ölüyorlar. Yani hastalık yaştan dolayı değil bağışıklık sistemin gücü ve ikinci bir hastalığınızın olup olmadığına göre değişir. Tabi ki yaşla bağışıklık sistemi azalır ama 90 yaşında içkisi-sigarası herhangi bir hastalığı olmayan kişinin bu hastalıktan hastalanma şansı, 50 yaşında tansiyon veya diyabet hastası, sigara- içki içen kişiye göre ayni miktarda virüs aldığını düşünürsek çok daha fazladır.

O yüzden ölen veya ağır hastalık geçiren kişilerden olmak istemiyorsak, maskemizi takıp, fiziksel mesafemizi koruyup, ellerimizi, yüzümüzü sık sık yıkayıp, olabildiğince aldığımız virüs miktarını aza indirmekte fayda var. Yani "bana bir şey olmaz" dememek lazım, çok virüs alırsanız bu sizi de hasta eder. Aynı zamanda uyku ve beslenmemize dikkat ederek de bağışıklık sistemimizi güçlendirmemiz gerekir. Bugünlerde içki ve sigara içmememiz varsa tansiyonumuz veya şeker hastalığımızı regüle etmemiz yani düzenli hale getirmemiz gerekir. Bunlara dikkat etmezsek, yaşımız ne olursa olsun hastalanmaktan kurtulamayız. Dediğim gibi bunun en acı örneğini genç sağlık çalışanlarının ne kadar çok yoğun bakımda olduklarını veya vefat ettiklerini araştırırsanız görebilirsiniz. Bu durumlar ne kadar saklanmaya çalışılsa da artık mızrağın çuvala sığmaması gibi ayyuka çıkmıştır. Bu durumda verilerden çok kendi önlemimizi kendimiz alarak ancak kurtulabiliriz yoksa istatistikteki rakamlardan biri olmamız içten bile değil…

(Ozanca sağlık mobbing politika kitabımdan)