Bugun...



Saadet Partili Kılıç gündemdeki konuları değerlendirdi

Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç "İlk ve değişmez gündemimiz, ekonomide yaşanan buhran, vatandaşlarımızın geçim derdidir" dedi.

facebook-paylas
Tarih: 15-02-2025 20:02

Saadet Partili Kılıç gündemdeki konuları değerlendirdi

Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, gündemdeki konuları değerlendirdiği basın toplantısında şunları söyledi:

"Gündemdeki konulara ilişkin basın toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Siz değerli basın mensuplarımızı ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli Arkadaşlar 
İlk ve değişmez gündemimiz, ekonomide yaşanan buhran, vatandaşlarımızın geçim derdidir. 
Ocaklarımızda tencere kaynamıyorsa, vatandaş temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmişse, burada başka bir hususu konuşmanın manası kalmaz. 
Evvela geçim temin edilecek, ocak tütecek, tencere kaynayacak ki... ülkemizi ve dünyayı nasıl yaşanabilir kılabiliriz, bunu konuşabilelim. 
Rahmetli Süleyman Demirel, “boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur” demişti ancak devir değişti... o zaman algıları yönetmek kolay değildi. 
Şimdi 40 tane TV kanalı, yüzbinlerce sosyal medya trolüyle, zihinlere operasyon yapılıyor. Yalan ve hamasetle vatandaşın zihni allak bullak ediliyor.
Ocakta kaynayan tencereyi algı operasyonlarıyla deviriyor, ölüm algısını oluşturup toplumu açlığa razı hale getiriyorlar. 
Ak Parti’nin devr-i iktidarında en başarılı icraatı hiç şüphesiz ki algı yönetimidir. 
Bakınız; Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için, yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı, yani açlık sınırı 22 bin 131 TL’ye,
Gıda harcaması ile giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı, yani yoksulluk sınırı; 72 bin 88 TL’ye,
Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 28.756 TL ’ye yükseldi.
İstanbul Planlama Ajansı’nın araştırmasına göre; İstanbul’da yaşamanın maliyeti geçen yılın aynı ayına göre %56,21 arttı. İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 82 bin 880 lira olarak hesaplandı.
Hal böyleyken, asgari ücret 22 bin 103 lira, emekli aylığı 14 bin 469 liradır. 
Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleriyle hitap etmek istiyorum; 
Açlık sınırının bile altında bir ücreti işçiye-emekliye reva gören bu yönetime sormak lazım; evin kirasını kim ödeyecek, elektrik faturasını kim ödeyecek, su faturasını kim ödeyecek, sobaya kömürü kim alacak, çocuğa okul harçlığını kim verecek? 
Asgari ücrete %30, emekli aylığına %15, memura %11,5 zammı reva görenler, vergi ve harçları en az %44 oranında arttırmıştır.
Mesele vatandaştan para toplamaya gelince, oldukça titiz ve cömert davranan iktidar, mesele emeğin karşılığını vermeye gelince, milyonlarca çalışanı enflasyona ezdirmekten çekinmemektedir. 
Mevcut harçlar yetmemiş olacak ki; yeni soygun planlanmış ve hayata geçiriliyor; Ulusal Taşıt Tanıma Sistemine göre, her araç bir çip takacak ve bu çipin maliyeti çip başına ortalama 2790 TL olacak. 
Her şey dahil maliyeti 150 lirayı geçmeyecek bir cihaz için bu ücreti almak, açık bir soygundur. UTTS, aynı araç muayene işlemi gibi vatandaşa ek yük getiren haksız bir uygulamadır. 
Ekonomi bakanımız Mehmet Şimşek; “vatandaş pahalılıktan yakınmakta haklı” demiş.. ee aynısını biz de söylüyoruz, peki, siz söylüyorsunuz da  ne yapıyorsunuz? Pahalılığı ortadan kaldırmak için ne gibi tedbirler alıyorsunuz? 
Vatandaşın kemerinde sıkacak delik kalmadı, fakat iş başındakiler ancak durum tespiti yapıyorlar; Erbakan hocamızın tabiriyle adeta “at yarışı spikerliği” yapıyorlar.
Faiz lobileri kazanıyor, yandaş rantçı kazanıyorken, vatandaşın kahir ekseriyeti yoksullaşmaya devam ediyor.
Bu düzen böyle gitmez, faize ve ranta dayalı düzenin mutlaka değişmesi icap eder! 
Hakça paylaşımın esas alındığı Adil Düzen mutlaka kurulmalıdır. Buna olan ihtiyaç geçen gün daha fazla hissedilmektedir. 

Değerli Arkadaşlar;
İsrail, bütün işbirlikçilerine ve maddi gücüne rağmen Gazze’ye diz çöktürememiş, Gazze’yi yıkmış fakat ele geçirememiştir. 
Terörist İsrail’in Gazze’ye yönelik 7 Ekim saldırısından bu yana; resmi rakamlara göre çoğu çocuk ve kadın 47 bin 498 Filistinliyi katletmiş, 111 binden fazla Filistinliyi ise yaralamıştır.
Bu süre zarfında; okulları, çadır kamplarını, hastaneleri, ambulansları, yolda yürüyen masum sivilleri katleden İsrail, vahşette sınır tanımamıştır.
Dünyanın gözleri önünde yaşanan bu soykırım asla unutulmayacak, failleri ve işbirlikçileri mutlaka hesap vereceklerdir. 
Bu kadar katliama rağmen diz çöktürülemeyen, güce boyun eğmeyen Gazze, şimdi yeni senaryolarla boşaltılmak isteniyor.
İşgallerine ve sömürülerine şimdiye kadar “demokrasi” kılıfı uyduran ABD, artık böyle bir kılıfa gerek duymuyor olacak ki, yeni başkan Trump açıkça Gazze’yi ele geçireceklerini söyleyebiliyor.
Trump, Gazze’nin şahane bir yer olduğunu ve Filistinlilere bırakılmayacak kadar değerli olduğunu söyleyebiliyor! 
Bu küstahça ifadeler asla kabul edilemez, Gazze’nin boşaltılmasının bahsi dahi bütün İslam alemine ağır bir hakarettir. 
Biz buradan açıkça ifade ediyoruz ki; Gazze Filistinlilerindir, Filistin ise bütün Müslümanların onurudur. Gazze boşaltılamaz, Filistin topraklarındaki İsrail işgali meşrulaştırılamaz!
Yıllardır coğrafyamızdaki kaostan beslenen, coğrafyamızı sömüren katiller, ne yazık ki Müslümanların bölünmüşlüğünden cesaret almaktadırlar. 
İşgal, sömürü ve katliamların temel sebebi; İslam birliğinden yoksun bir coğrafya ve işbirlikçi yönetimlerdir. 
Her işgal ve katliamda toplanan “İslam iş birliği teşkilatı” bu işgal ve katliamları maalesef kınamakla yetinmekte, bu katilleri zorda bırakacak fiili herhangi bir adım atmamaktadır. 
İşbirlikçi yönetimler, kürsülerdeki nutuklarıyla İsrail’e demediğini bırakmazken, diğer yandan petrol sevkiyatı devam etmekte, türlü yollarla ticari ilişkileri ne yazık ki sürdürmektedirler.
Şimdi, ilk kıblemiz Mescid-i Aksa, Gazze şeridi ve Filistin’in topyekûn işgaline karşı İslam ülkeleri, kararlı bir duruş ortaya koymalıdırlar. 
Biz buradan bütün İslam ülkelerine çağrı yapıyoruz! 
Sakın ola! Gazze’nin işgal girişiminde Siyonistlerin maşası olmayın! 
Sakın ha! türlü algı oyunlarıyla Gazze’nin boşaltılmasını normalleştirecek kurguların bir parçası olmayın!
“Dostum” dediğiniz Trump’ın hadsiz sözlerine kanmayın ve bunları karşılıksız bırakmayın! 
Yanlışın neresinden dönerseniz kardır, geliniz yanlışlardan dönün, bu defa şahsiyetli bir duruş ortaya koyun! 
Rahmetli Erbakan Hocamızın meclis kürsüsünden haykırdığı gibi; “bana ne Amerika’dan” deyin. 
İslam ülkeleri olarak hep birlikte, tek vücut olalım ve planlanan işgalin karşısında dimdik duralım. Bu birlikteliğe gelin siz öncülük edin!

Değerli Arkadaşlar;
12 ilimizi doğrudan etkileyen 6 Şubat depremlerinin 2. Yıldönümünü geride bıraktık. 
Resmi rakamlarla; 53 bin 537 vatandaşımızın hayatını kaybettiği bu felaket, tarihimizin en büyük yıkımı olarak kayıtlara geçmiştir.
Depremler sonucunda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet, yakınlarına ve millerimize başsağlığı diliyorum. 
Elbette mukadderat diyerek geçiştiremeyiz, yaşanan musibetlerden dersler çıkarmak, ihmalleri gidermek esas olmalıdır. 
Deprem öncesinde, esnasında ve sonrasındaki ihmal ve iş bilmezlikler, ne yazık ki kayıplarımızı arttırmıştır.
Ruhsatsız yapılar, çürük binalar, kesilen kolonlar, enkazlara geciken müdahale, koordinasyon eksikliği vb… bunlar sayabileceğimiz ihmallerden sadece birkaçıdır.
Diğer yandan; depremin ardından enkazda, insani yardımda ve dayanışmada milletimizin göstermiş olduğu fedakârlık takdire şayandır ve her zaman minnetle hatırlanacaktır.
Sivil Toplum kuruluşlarımızın deprem bölgesindeki çalışmaları, takdirle hatırlanacak bir diğer husustur.
Ülkemiz, fay hatları üzerindedir. Geçmişten günümüze kadar çok sayıda deprem yaşadık ve yaşıyoruz.
İşte, Ege’de her gün onlarca deprem meydana geliyor. Bununla birlikte hemen yanı başımızdaki Santorini’de bir volkanik patlama riski var, ancak buna karşı alınmış herhangi bir önlem var mı? Göremiyoruz. 
Bizim yetkililerimiz, sadece oradaki depremleri haber vermekle yetiniyorlar. 
Dolayısıyla “deprem” ülke olarak her an hazırlıklı olmamız gereken bir gerçektir. Ancak maalesef buna dair bir farkındalık oluşmamıştır.
Devletimiz vergiler topluyor, yardım kampanyaları düzenliyor ancak halen eksikler giderilebilmiş değildir.
Geçtiğimiz hafta sonu deprem bölgesindeydim. İki yıl geçmiş, ancak halen barınma ve hijyen gibi temel sorunların çoğu yerde devam ettiğini gördüm. 
Deprem bölgesinde halihazırda konteynerlerde yaşamını sürdüren yüzbinlerce vatandaşımız var. Örneğin sadece Hatay’da halen 230 bin vatandaşımız konteynerlerde yaşamını sürdürüyor. 
Bu eksikliklerin ivedilikle giderilmesi gerektiğini buradan tekrar ifade ediyorum.
Deprem öncesinde tedbir almak, sonrasında yaraları sarmak, iş başındaki iktidarların asli vazifesidir. 
Ancak, sanki kendileri iş başında değillermiş gibi; Çevre ve Şehircilik Bakanımız, “İstanbullu, her an yıkılacak 600 bin konutta oturuyor” açıklamasında bulunuyor.
Sayın bakanın görevini bilmeyenler onu felaket tellalı zannedebilir, ancak biz kendisine görevini hatırlatıyoruz;
Diyoruz ki; bunca yıllık iktidarınız süresince, İstanbul’da gerekli dönüşümü neden gerçekleştirmediniz? 
İstanbul’da deprem tehlikesi kapıda ve yüzbinlerce riskli bina vardır.
Dar sokaklar, kısıtlı toplanma alanları, İstanbul’da olası tehlikeye işaret ederken, gündem kasıtlı bir şekilde meşgul ediliyor.
Bu kadar büyük deprem riskleri ortadayken, olağan seçim zamanına da henüz 3 yıl gibi uzun bir süre varken, Cumhurbaşkanı adaylarının kim olacağını konuşmak yersizdir, boş bir tartışmadan ibarettir.
İşbaşında olanları göreve davet ediyor, milletimizi sorumsuz sorumlulara muhtaç hale getirecek böylesi bir felaketin bir daha yaşanmamasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum."







FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SİYASET Haberleri

YAZARLAR
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
HABER ARA
HABER ARŞİVİ

En sevdiğiniz sosyal medya platformu hangisidir?


SON YORUMLANANLAR
nöbetçi eczaneler
YUKARI YUKARI